Yeni nesil teknolojilerde, Çin, ABD ve AB ekseninde üç ana blok arasında yaşanan çekişmeye ivme kazandıran en önemli faktör, bu teknolojilere yapılan yatırımlar ve bu yatırımların akışının hangi öncelikli alanlara yönlendirildiği. Bir yandan Çin ve ABD arasında giderek yükselen ticari ve teknolojik tansiyona tanıklık ederken, AB’nin ise oyunu bir adım geriden takip ettiğini görüyoruz. Bu durumun önemli nedenlerinden biri geçtiğimiz haftaki yazımda da belirttiğim üzere AB’nin veri korumacılığına ilişkin katı politikaları. Bilinçli ve talepkar seçmenin veri mahremiyetini sağlamak, AB için diğer bloklara nazaran çok daha hayati bir konu. Bu durum, veriden beslenen teknolojilerin ilerlemesinin önünde bir engel olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan, AB ve diğer bloklar arasında önceliklendirilen yatırım alanları açısından da farklılıklar olduğunu görüyoruz.
ABD ve Asya’yı yakalama peşindeki AB’nin, altyapı ve temel teknoloji bileşenleri açısından nispeten geride ve hatta dışa bağımlı bir yapıda olduğunu görüyoruz. Otomotivden iletişime kadar teknolojiyle ilintili her sektörü doğrudan etkileyen işlemci pazarında AB, büyük ölçüde dışa bağımlı. Bu durumun farkında olan Almanya, Fransa ve İspanya’nın başını çektiği AB ülkeleri, bu yıl Covid-19 ekonomik kurtarma fonunun yaklaşık olarak beşte birine tekabül eden 145 milyar Euro’luk bir fonu bu alandaki yatırımlara tahsis ettiler. Benzer şekilde Biden yönetiminin de yaşanan çip krizi sonrasında bu sektörü öncelikli yatırım alanı olarak belirlediğini gördük. AB Mayıs 2021’de açıklanan güncellenmiş sanayi stratejisinde, özellikle Çin ve Tayvan gibi yabancı tedarikçilere olan bağımlılığı azaltmak üzere çip sektörünü altı ana stratejik sektörden biri olarak belirledi. AB, özellikle Çin menşeli ürünlere olan bağımlılığın dijital hedeflerine erişimi önündeki en büyük engellerden biri olduğunun farkında. Çip üretiminin yanı sıra yükselen teknolojiler arasında oldukça önemli bir yere sahip olan bulut teknolojileri ve özellikle enerji sektörünün ilerleme hızının kilit dinamiği olan batarya teknolojileri alanlarında da gerekli tedbirlerin alınması planlanıyor. Özellikle pandemi sürecinde, tedarik zincirinde daralmayla karşılaşılan çip, batarya, yarı iletkenler ile hidrojen, bulut ve sınır güvenliği teknolojileri önceliklendirilen alanlar arasında. Bu kapsamda AB, Ortak Avrupa Çıkarları için Önemli Projeler (Important Projects of Common European Interest – IPCEI) başlığı altında toplanan fonlar ile, geleneksel devlet fonlama kurallarına kıyasla daha esnek kurallar dahilinde şirketleri fonluyor; bu teknolojilerin hayata geçirilmesinin AR-GE’den üretime kadar tüm süreçlerinde özel sektöre destek oluyor. Ayrıca AB’nin iklim hedefleri doğrultusunda uzun vadeli öncelik alanlarından biri olan ve 2050 yılına kadar “net sıfır emisyon” hedefine ulaşılmasına yardımcı olacak düşük karbon teknolojilerine de 122 milyon Euro tutarında yatırım yapılacağı açıklandı. Düşük karbonlu teknolojilerin sektörde yaygın kullanımı için de stratejik hamleler yapılarak, 2050 hedefine dış bağımlılığı en aza indirgeyecek şekilde ulaşılması hedefleniyor.
AB teknoloji fonlarıyla ilgili bir diğer ilgi çekici konu ise AB’nin “gözetim teknolojileri”ne yaptığı muazzam yatırım. Horizon 2020’nin güvenlik kategorisi fonlarının oldukça ağırlıklandırılmış biçimde gözetim teknolojilerine aktığı görülüyor. Son yedi yılda programdan 1,7 milyar Euro, polis güçleri ve sınır kontrol kurumları için güvenlik ürünlerinin geliştirilmesine ayrılmış. Bu durum, mülteci sorununun gündemimizin ana maddesi olduğu bir zamanda oldukça açık bir politika ifadesi. Artık mülteci akınını durdurmak için eldeki çözümler duvarlar örmek ya da farklı ülkeleri “kapılarını tutmak” üzere fonlamaktan öteye geçiyor. Örneğin, iBorderCtrl adı verilen AB fonlu bir projede, sınır güvenliği olarak görev alan bir yapay zeka uygulamasının, sınırdan girmeye çalışan kişinin sorulara doğru yanıtlar verip vermediğini tespit etmesi üzerine çalışılıyor. Ancak şu anda test aşamasında olan uygulamanın kimi zaman doğru söylenmesi durumunda bile yanlış alarm vererek kişinin ülkeye girişini engelleyebildiği görülmüş. Böyle bir uygulamanın sınır güvenliği için kullanılması durumunda beyaz ırk harici kişilerin, azınlıkların, göçmenlerin, yaşlıların, çocukların ve engellilerin hatalı bir şekilde “yalancı” olarak rapor edilme olasılığı diğerlerine göre daha yüksek olabiliyor. Zira yapay zeka, dominant olanın verisiyle besleniyor ve buna göre sonuçlar üretiyor. Yapay zeka dışında, insansız hava araçları, artırılmış gerçeklik, yüz, ses, damar ve iris tanıma ve gözetleme için kullanılabilecek diğer biyometrik veriler üzerinden işleyen teknolojiler de AB’nin yoğun olarak fonladığı projeler arasında. Temel hakları ihlal ettiği ve etik olmadığı gerekçesiyle AB içinde dahi büyük tartışmalara neden olan bu güvenlik teknolojilerinin AR-GE çalışmalarına yılda milyarlarca Euro kamu fonu akıtılıyor ve önümüzdeki yedi yıl içinde en az 1,3 milyar Euro’nun daha serbest bırakılacağı öngörülüyor. Öte yandan AB yetkilileri ise bu alanların stratejik güvenlik konularıyla ilişkili olduğunu öne sürerek, geliştirilen teknolojilerin suç, terör ve doğal afetlerle mücadele için çok önemli olduğunu ifade ediyorlar. Nihai hedeflerinin ise AB bloğu güvenlik şirketlerini ABD, İsrail ve Çin ile rekabet etmeleri için desteklemek olduğunu belirtiyorlar.
AB’nin önceliklendirdiği ve fonladığı alanların çerçevesini okurken, sürekli olarak bir bağımsızlık ve rekabet vurgusu ile karşılaşıyoruz. Her ne kadar ABD, Çin, İsrail ve APAC ekseninde, gelişmeleri bir adım geriden takip eden bir AB ile karşılaşıyorsak da, atılan stratejik adımların rekabetçilik, sürdürülebilirlik ve güvenlik açılarından AB’nin konumunu güçlendirebileceğini öne sürmek mümkün.
コメント